28 Ekim 2014 Salı

Anormal bir zirve

"Abnormal Summit" ya da diğer adıyla "Non-Summit" son zamanların en gündemde programlarından birisi. Beğenerek izliyoruz.
Kore'de 11 yabancının toplanıp gündem konusunu kendi kültürleri ışığında Korece olarak tartıştıkları sevimli program hem Korelilerce hem de bizce sevildi. Çok fazla bölümü yok henüz zira yeni sayılır birkaç aydır anca çıkıyo ama ben kesinlikle bayıldım.
3 tane Koreli tatlı sunucumuzu da unutmayalım tabi ki...

İlk olarak başlangıçta sunuculara bakalım:

Yoo Seyoon

Gayet sempatik olan sunucumuz işin çok da ciddi tarafında yer almaz, espri yapmaya  yönelik bir tavırda zaten hep ama kendisini seviyorum. İzlemek keyifli.

Jun Hyunmoo


Hep bir şeye alınmış gibi bir tavrı var. Zaten ünlü komedyenlerden biri sanırım. İşinin uzmanı ve ara sıra ülkeler arasında olan gerginliği iyi idare ediyor zannımca. Şu anormallikle ilgili olan geleneksel bölüm sonu şarkısına da buradan sevgiler saygılar


Sung Sikyung

Esasında şarkıcı ve aktör olan abinin bu işin altından çok iyi kalktığını söylemem lazım. Çok kabarık bi iş geçmişi var zaten. İşini bilen takımdan o da. Efendi bir görünüşü var.

Hostlarımız güldürmek isteyen kişiler olduğu ve kültürel açıdan çok renklilik katamadığı için çok da ilgi çekici değil bence ama gülmeyi seven biri olarak iyi ki varlar diyorum.

Her bölüme özel bir misafir oluyo tabi ki, tek tek bahsetmek gerekli değil bence. Bir liste verebilirim ama:

Bölüm 1 => Komedyen Jang Dongmin
Bölüm 2 => 2010 Miss Korea Jung Sora ve komedyen Lee Gukjoo
Bölüm 3 => Pop müzik sanatçısı Shin Haechul
Bölüm 4 => Komedyen Oh Nami ve Sistar grubundan Soyou
Bölüm 5 => Reggae sanatçısı Skull ve ünlü Haha
Bölüm 6 => Komedyen Jo Seho
Bölüm 7 => SNL Korea'dan Ahn Youngmi ve aktör Hong Seokcheon (gay olduğunu açıklamış)
Bölüm 8 => Rose Motel müzik grubundan Yook Joongwan ve Kang Joonwoo
Bölüm 9 => Komedyen Kim Gura
Bölüm 10 => Komedyen Sam Hammington
Bölüm 11 => Şarkıcı John Park
Bölüm 12 => 2AM'den Jo Kwon
Bölüm 13 => Komedyen Yoo Sangmoo
Bölüm 14 => Komedyen Lee Yoonsuk


Vee devam ediyor böyle. Anlayacağınız güzel, komik ve ilginç misafirleri var. Gündem her bölümde değişiyor ve tabu olan konuları yıkıyolar. Gençlere cinsellik eğitimi verilmesi, ülkelerin eşcinselliğe bakış açısı, evlilik ve birlikte yaşamak...


Tabi programın en ilgi çekici yanı insanları, gelin onlara da göz atalım:

İlk olarak gururumuz,sevgili temsilcimiiiiz Enes Kaya- Türkiye:


Enes abimiz 1984 doğumlu, Kore'de yaşayan bir Türk. Oynadığı filmler, katıldığı TV programları gayet fazla. Mütercimlik de yaptığı için bütün k-fanların olmak istediği kişi gibi. Ülkemizi gayet güzel temsil ettiğini düşünüyorum. Her ne kadar çok muhafazakar olduğu söylense de Türklerin genel görüşü bu sonuçta. Enes abiden daha iyi bir temsilci düşünemezdim. Sivri dili, zekice yanıtları ve atasözlerimizi herkese tanıtması çok hoşuma gidiyo. Kısacaaa iyi ki varsın Enes abiiii ^^


Robin Deiana- Fransa:



Fransızlarla bir alıp veremediğim zaten yok, Robin de gayet sessiz sakin sempatik bir insan bence. İnsanların tepkisini almaktan hoşlanan biri olmadığı ortada. 1990 doğumlu, gayet de genç. Bu suya sabuna elini çok sokmayan delikanlıyla ilgili söyleyecek çok sözüm yok aslında. Arkadaşlarım toplu resimlere bakıp önce onun kim olduğunu soruyo, sanırım tipten kurtarıyor ama dediğim gibi sempatik insan.

Guillaume Patry- Kanada:

Kendisi aslında bilgisayar oyunu oynayarak para kazanmış, Kore'ye gelmiş, kazıklanmış ve borçları olan 1982 doğumlu bir temsilcimiz. Açıkçası neden bilmiyorum ama çok da kanım ısınmadı ona. Hani bir zararını mı gördüm, kötü bir tavrını falan kesinlikle hayır ama bana itici gelen bir şeyler var. Ha oynadığı oyun Starcraft imiş ben anlamam gamer kardeşlere havale ediyorum.Hatta nicki de Grrrr... imiş. Diyorum ilginç bir insan diyeee...

Alberto Mondi- İtalya:

Çapkın İtalyan, 1983 doğumlu.Her önüne gelene araba satmaya çalışıyor ve anladığım kadarıyla karısını çok seviyor. Açıkçası Alberto tatlı bir insan. Güldürüyor ve ülkesini iyi temsil ediyor, demek istediğim en azından iyi övüyor hiç İtalya'ya gitmedim maalesef. Avrupalı insanlara genel olarak soğuğum ama İtalyanlar da bizim gibi sıcakkanlı insanlar olduklarından herhalde Alberto'yu sevdim. Düşmanca bir tavır takınmadan fikirlerini gayet güzel dile getiriyor.

Zhang Yuan- Çin

1984 doğumlu ağır milliyetçi abi Japonlara ayrı bi gıcık. Türkiye'de epey bir seveni var ama açıkçası neden anlamadım. Aklıma tek gelen, fikir açısından muhafazakar oluşu. Ha tabi bir de benim tatlı Myungsoomu andırışı var. Evet gülümsüyor, evet sempatik görünüyor, evet utangaçımsı biri ama yani Çin hakkında bir konuşması var sanki ütopya orası. Orta Asya'dan gelmişim, Çin'e zaten o setleri yaptıran benim, gel de dinle şu milliyetçiliği. Enes abi iyi katlanıyor. Onun dışında, evet sempatik sayılır. Programa renk kattığı da yadsınamaz bir gerçek.

Daniel Lindemann- Almanya:


Aslında İngiliz abinin yerine geldi, yani ilk bölümlerde yoktu. Bir de gelince Enes abiyle takışacağını söylemişti vs. Ama ben ısındım. Çünkü klasik Alman benim görüşümce. Avrupalı insanlar çok kanıksamış birbirlerini. Kültürel açıdan farklılıkları olsa da ahlak açısından durumlara bakışı genelde aynı hepsinin. Haliyle toplumsal etikle alakalı bir konu konuşulduğunda farklı fikirlerde olmuyorlar pek. Yine de Daniel abiye onay veriyorum. Zirvede yeri var, dinleyebilirim kendisini (özgüvende tavan yapmış blogger herkesi eleştirir)

Geldi benimki Julian Quintart- Belçika

1987 doğumlu Belçikalı temsilcimizin yapmadığı şey yok gibi. Hele şarkıcılık günlerinden kalma fotoları gülmekten öldürür insanı. Enes abiyle yaşadığı fikir ayrılıkları programın yarısını oluşturuyor zaten. Ben yine de sempati besliyorum, neden? Çünkü adamın kültürü bu. Birlikte yaşasınlar, neden evleniyolar ki? Gay, Lezbiyen, Biseksüel kimse karışamaz, normal bir şey bu vs vs vs... Bu görüşler şu an dünyada medeniyet olarak aklımıza sokulmaya çalışılan şeyler(ki bunu hiç tasvip etmiyorum >> ). O da bunu yapan kültürlerden birinden geliyor haliyle yadırgamıyorum aksine Belçika gibi çok da tabiri caizse fifi bir ülkeden gelip bu kadar konuşabilmesi takdire şayan bir şey bence. Enes abiyle iyi bi ikililer aman gitmesin.

Tyler Rasch- Amerika:

1988 doğumlu her şeyi bilen Amerikalı temsilci. İlk olarak çarpım tablosu bilmeyip böyle şeylerin önemsiz olduğunu söylemesi yine de akademik açıdan başarılı olması kafamı çok karıştırdı. Ben bir tıp öğrencisiyim ve üniversitede kullanmasam da bu okula girmek için matematiği yalayıp yutmalıyım tamam mı? Korelilerden daha geniş kelime dağarcığı ise... O_O ne desem bilemiyorum. Her şeye mantıksal yaklaşması her ne kadar hayranlık verici olsa da bence çok keyifli değil. Aynı zamanda Amerikanın kültürünü ne kadar iyi yansıttığını ya da Amerikanın ne kadar köklü bir kültürü olduğunu da tartışmayacağım. Tek söyleyebileceğim onun da bu programa apayrı bir renk kattığı.

Sam Okyere- Gana

1991 doğumlu temsilci hakkında herkesin katıldığı bir görüş olduğuna eminim: işini pek de ciddiye almıyor. Kimse Gana'yı programda ciddiye almıyor çünkü Sam de  ülkede neler olup bittiğinden emin değil ama keyifli bir kişilik. Yanlış bir seçim demek istemiyorum çünkü fanları var ve programa katılımı var ama kültürel zenginliklerini daha iyi bilse daha mutlu olurum. Kendisi bir komedyen gibi davranıyor, programın hostlarından biri gibi çünkü benim ülkemde şöyle olur dediği zamanlar çok fazla değil ve dediği zaman da insanlar inanmakta tereddüt ediyor. Yine de her şey bir yana beni güldüren en büyük etkenlerden.

Takuya Terada- Japonya

 

1992 doğumlu Takuya, Cross gene adlı bir grupta idol. Ünlü bir grup olmadığı için maruz kaldığı söylemlere üzülmüyor değilim. Sessiz bir oğlan. Çin-Japon atışmasının sık sık ortasında kalıyor. Söylediği yanlış sözler de var ama yavaş yavaş açılıyor sanırım. Onu Sungyeol'e benzetenleri gördüm, hani haksız da sayılmazlar ama Sungyeol daha sempatik ve goofy bir karakter gibi. Umarım istediği gibi başarılı olur. Japonyayı temsil etmede sıkıntı yaşayacağını sanmıyorum, tek sıkıntı Korelilere çok benzemeleri sanırım.

James Hooper- UK:


Hani gazetede bilmem kim şu dağa çıkmış falan diye okuyup hangi psikopat böyle bir şey yapar ki, dersiniz yaa... 1987 doğumlu İngiltere temsilcimiz bu sorunun cevabı ve sanılanın aksine gayet normal bir insan profili çiziyor. Gittiğini öğrenince olamaz yine dağa çıkacak diye düşünmüştüm ama neyse ki -umarım öyledir- Avustralya'ya gidip Phd eğitimini tamamlamaya karar vermiş yalnızca. Alman Daniel da öyle geldi zaten. Neyse oynayan kaşlarını özleyeceğiz James abi.

Daniel Snoeks- Avustralya


Korecesinin çok iyi olmadığını düşündüğüm, dövmeleri beni biraz korkutsa da 1994 doğumlu olması sebebiyle yakın hissettiğim abimiz. Bence Avustralya temsilcisi çok hayati bir önem taşıyo, dünyanın o köşesinde ne oluyor hiç birimiz bilmiyoruz sonuçta. Açık görüşlü temsilcilerden biri olan Daniel da Avustralya'ya eğitimini tamamlamaya döndü. Eğitim şart diyor ve ikiye çıkan Daniel sayısını bire indirdiğimiz için suçlulukla karışık bir haz duyuyoruz.

Tek bölümlük mucizelerimiz de var bazı bölümlerde başkalarının yerine gelen ama hem o bölümleri izleyemedim henüz hem de bu çok ama çok uzun bir yazı oldu. Bence hepiniz ana fikri kapmışsınızdır. Bu program arada sırada böyle düşünenler de mi varmış diye şaşırtan ve genel olarak güldüren bir bölümü 1 saatten fazla bile süren ama Enes abi için izlenmeye değen bir yapım. Lütfen izleyin ve yorumlarınızı benimle paylaşın!!! Bir kusurumuz olduysa affola, hoşçakalııın


18 Ekim 2014 Cumartesi

Yarı insan yarı yoma : Claymore

Herkese merhabalar!!
Bu yazımda güzel bir anime ama daha da güzel bir manga olan claymore dan söz etmek istiyorum.


Şimdiiii, yoma denen, insanlarla beslenen yaratıklar var. Normal zamanlarda insan kılığında oldukları için sıradan insanlar onları ayırt edemiyor ama her derdin bir devası olduğu için devreye Claymore'lar giriyor. Claymore'lar yarı insan yarı yoma ve bundan dolayı halk onlardan korkuyor ve antipati besliyor tabi işleri düşünce onları para karşılığında tutmaktan çekinmiyolar... Claymore'ların en belirgin özelliği gri gözleri, insanlar boş kalır mı bkz. gümüş gözlü cadı, hemen bir lakap bulmuşlar tabi ki canım claymorelara.

İlk olarak karakterlerden hoşlandığımı söylemeliyim. Claymoreları seviyorum genel olarak.



Bu tatlı kızımız Clare. İnatçı ve intikam hırsı dolu. Spoiler olacak bir yazı bu şu an söylüyorum geç olsun  güç olmasın. Yarı insan yarı Teresa olan Clare, Priscillayı öldürmek için çıktığı yolda arkadaşlar edinir, yeni hedefler bulur ve Örgütün/Organizasyonun ardındaki gerçeği bulma yoluna girer.  47 numaralı Claymore olarak en güçsüz olandır ama nice güçlüleri kurtardığını da unutmamak lazım, Teresa seninle gurur duyardı Claireeee....




Teresa da bu hanımefendi! Epik bir karakter, kendi zamanın ve bence bütün zamanların 1 numarası, neden bu kadar güçlü olduğunu bilmiyorum ama Teresa of the faint smile lakabı bile saygı duymaya sebep olur. Clare'i yanına almış ve gerçekten sevmiş bir Claymoredur kendileri. Ölümü beklenmediktir ve kabullenmesi zordur. Teresa sevilir sevdirilir efenim...


Bu oğlan da Raki. Animede çok da işe yaramıyo hatta sürekli sulugözün teki olduğu için uyuz oluyosunuz ama mangada iş görecek gibi, maalesef mangayı henüz bitiremedim. Ailesini yomaların öldürdüğü Raki, köyden kovulunca Clare'i takip etmekten başka bir çıkar yol bulamaz. Anime boyunca da Clare'i ben koruyacağım, bunun için çalışmalıyım gibi eften püften laflar edip durur. Sevmem kendisini, ne desem boş.


Bu resim Raki için düşüncelerimin izahıdır...


Bu sahneye de hala anlam veremiyorum, mangada devamı var gibi geliyor ama çözemedim. Clare o kadar eğilmen gerekiyo bak öpme sana daha iyisini buluruz.





Bu resimde de hatrı sayılır Claymmorelar var. Main olma şerefine erişmiş karakterler kendileri. Soldan sağa doğru Deneve, Helen, Clare, Miria...





Olayı özetlersek yomaları yenmek için bir organizasyon insanların içine yoma koyuyor ama erkekler bu gücü gerektiği gibi iradeleriyle bastıramıyor ve uyanmış olan durumuna geçerek daha güçlü yomaları oluşturuyor. Haliyle göreceğimiz claymorelar hep kadın. Kadınların iradelerinin daha güçlü olduğunun söylenmesi ve bir sürü güçlü kadın karakter görmek beni çok mutlu etti.
Norihiro Yagi çok iyi iş çıkarmış. Mangadaki komplike kurgunun ancak yarısını izleme şansı elde etsek de anime bir kült niteliğinde. Cosplayleri falan yapılır, müzikleri dinlenir, karakterleri nick olarak bile kullanılabilir (bkz. Teresa)

Mangası da animesi de tamamlanmıştır ama herkes animesine yeni bir sezon eklenmesi umuduyla yaşamaktadır ne yazık ki animenin sonu dolayısıyla böyle bir şey neredeyse imkansızdır ama FMA brotherhood gibi bir remake olmaz mı? Yapılırsa olur, hem de çok süper olur, izleriz.


Güzel bir resimle yazıyı tamamlayım, bir dahaki işsiz anıma kadar sağlıcakla kalın ve yorumları lütfen unutmayın :)





3 Ekim 2014 Cuma

Zankyou No Terror

Pekalaaaa, ilk değerlendirmem olacak haliyle güncel olsun istedim ^^
Ha tabi unutmayalım spoiler olur, olacaktır ama izlediyseniz sizin düşüncelerinizi de yorumlarda okumak isterim.


Zankyou no Terror, başlamamı bekleyen düzinelerce anime olmasına rağmen işin içine Shinichiro Watanabe girdiği için bekletilmemeyi hak ediyordu. Yani WATANABEE!! Benim aşkım Spike'ın ve pek çok güzel karakterin bulunduğu Cowboy Bebop'ın sorumlusu!! Tabi bu başka yazıların konusu...

Çizimleri çok hoş, özellikle arkaplanlar... Açıkçası animelerde çizimlere çok önem gösteririm çünkü gözümü rahatsız ederse konuya odaklanamayabilirim (tabi bazen bazı anime ve mangalara iltimas geçiyorum ama bu önemsiz).


Şimdi açık konuşalım, herkesin favorisi olan bir konsept vardır. Lolitalar, yaoiler, maid vsvs...
Ben de yetim, birbirine bağlı, zeki ve yetenekli karakterleri seviyorum ve patlamalaaaar!!
ZNT biçilmiş kaftandı. Renklendirmeleri mat sayılır haliyle gözü yormuyor, gerçekçilik katıyor ve daha kaliteli gösteriyor.

En başta neler olduğunu izlerken karakterlerimizi kötü sanıyoruz, amaçsızca ve anlamsız gelen patlamalar...Terror in Tokyo yani ama bölümleri onların gözünden izlerken sempati vakti geliyor, neden teröristlik yapıyolar ki sorusu beliriyor akılda. Kesin haklılardır diye düşünmüştüm ben bir fangirl olarak.

İnsanların duygularını kısa kısa yansıtıyor, sonuçta 11 bölüm. Sorunlu anne mi ararsınız, vicdani yükümlülük altında ezilip kabuslarla boğuşan karakter mi, sürekli ağlayan oradan buradan kaçan işe yaramaz kızımızı mı( evet Lisa yı sevmiyorum ne olmuş yani....)



Burada annesi Lisa Lisa Lisa diyerek kafayı buluyor, annenin animedeki yegane rolü Lisalamaktı.

9 ve 12 çok zıt karakterler. Daha ilk bölümden güneş gibi sıcak gülümseme, buz gibi bakışlar vs. Lisa olayı özetliyor bence. Yine de çok yakınlar ve birbirleri için çok önemliler. Belli bir amaç doğrultusunda hareket ediyorlar. "Ne yapmaya çalıştığımızı unuttun mu?" gibi hatırlatmalar yapan 9, 12 yi sarsıp Lisa konusunu unutması için çabalıyor ama nafile 12 abayı yakmış maalesef :(

Ay ama çok tatlılar!! Şimdi benim favori karakterim 9du çünkü gayet sakin, kararlı, zekice hamleleri vardı. 12 çok tatlı olsa da 9'u bırakıp gittiği zaman benim kalbim kırıldı.
Sphinx olayı güzeldi, videolar en sevdiğim zamanlardı sonra zaten işin içine dedektifimiz giriyor. Her ne kadar önceki işlerinden dersini alması beklense de Kenjiro Shibazaki bu olayın peşinden kararlılıkla gidiyor. O adam da çok cool biri, 9'un da dediği gibi yaptıklarının bir anlam ifade etmesi için onun gibi biri de lazımdı.

Fark ettiyseniz 5'ten hiç söz etmedim  henüz. Girdiği andan itibaren bizim oğlanların işini zora soksa da sonunda pes ediyor. Tek isteği 9'u yenmekmiş, peh! O öpücük ne o zaman -.-




Her ne kadar hoşlanmasam da kendince bir havası olduğunu kabul etmeliyim Lisanın aksine

Sonuca gelelim artık çok abarttım hissine kapılıyorum. Final son bölüme geçerken beklenmeyen ama yarısını izledikten sonra ahh 9'um gitti denebilecek bir finaldi. Tabi ki de çünkü bu Watanabe... Mutlu son da neymiş?!

Ama itiraf ediyorum seri beklentilerimi karşıladı, beni üzdü, mutlu etti  ve güzel bir sonla bitirdi. Sanılanın aksine bir fangirl olarak ben bile kyaaa ladığım bir karakteri 300-500 bölüm izleyemem.

Son olarak VON!Umut... Çok güzel nüanslar vardı ya, 11 bölüm olduğu için sıkıldıkça izlenebilir diyesim geliyor ama diyemiyorum zira çok depresif bırakıyor beni.

Her neyse, kendinize iyi bakın!!







MERHABAAAA!!!

Merhabalar!!! Bu sanal aleme girme kararım ani oldu ama sıkıntı yok her şey kontrol altında *thumbs up*

Bloglar insanların fikirlerini alarak karar verme açısından çok değerli şeyler, ben de kendi fikirlerimi paylaşmak istiyorum. Biraz gürültü çıkarmak, sıkılınca izlediğim anime, film, dizi, kitap vs yorumlamak... Klasik öğrencilik semptomları...

Her neyse, sonuçta şu an buradayız ve ŞİMDİ BENDEYİZ!!!